Ayak bastığımda ülkemin her karış toprağına,
İnsan çığlıkları topraktan süzülüp yankılanırdı
kulaklarımda.
Bu katliamlara şahit olmamak için,
Ay terk etmek istiyordu geceyi,
Yıldızlar görünmiyecek kadar küçülmüş
Güneş geceye küsmüş,
Geceyle gündüz arasında kalıyordu yaşanan
acılar,
Bulutlar terk etmişti gök yüzünü,
Rüzgar kasırgaya dönüşmüştü bastırmak için
çığlık seslerini,
Yağan karlar kapatmak istiyordu acıların üstünü.
Ve batı susturulmuş, batı korkutulmuş, körebe
oyunu oynamaya sürüklenmiş.
Tek dağlar gördü ve şahit oldu acılarımıza,
Kucak açtı sarıldı, Bağrına bastı derin
yaralarımızı, işte bundandır dağlara hayranlığımız
sevdiğim.
O dağlarki yarım asırdır saklar koynunda kızıla
rengi verenleri,
Kaç kez pusuya düştük, Kaç kez sırtımızdan
hançerlendik,
Kaç kez solması için çabaladılar kırmızı gülü,
Kaç kez yurdundan kopartmak istediler kardeleni.
Yılmadık! artık öğrenmiştik dağlardan o
çığlıkların iç yüzünü
Artık kulaklarımızda değil, namlularımızda
yankılanır çığlık sesleri.
Dağların kızıllığını taşıyacağız şehirlere,
Uyandıracağız batıyı derin uykudan, vaz
geçireceğiz körebe oyunundan.
Hazırlayan, Paylaşan ve Yazan: Erol Arslan