Tarlaların tırpanla biçildiği, Traktör römorkuna binerdik Mercana, ponseme pazarına gidip, alışveriş işi yapıldığı yıllardı. Erzincan ovasının başladığı yerin, Fırat’a karışan Murat, ya da kara suyun Keban’a doğru Dağın eteklerine yerleştirilmiş Kafkas Türkleriydi bizim kiralarımızdı onlar. Güneyden Güneşin bereketli ışıklarını gün boyu üzerinde eksik olmayan bu kasaba, başta yüzümü ile diğer meyve sebzeleriyle ünlü bir kasabaydı. Dünya’da tek yetiştiği yer olan Siyah üzümün kalın kabuklu oluşu az çekirdekli, Kronik hastalıklı, kalp ve kanser gibi ölümcül hastalıklara karşıda önleyici özeliğe sahipti. O yıllarda, bu ürünler At ya da Eşek sırtında taşınırdı diğer köylere. Bu köylerden biride bizim köydü, bizim Çocukluğumuza tekabül eden bu yıllarda, genelde onları hayvanlarımızı otarırken yabanda ya xaçireste, korabo ya da diğer köyler üzeri gelmişlerse eşeksırtı yolunda görür rastlardık.
Bu karşılaşmamız pek hayıra alamet değildi. Eğer akılı Kivralardansa raconu bilir selam verir oy Kirvelerimin uşakları, gelin size kirveniz üzüm, erik, elma, armut versin derdi. Biz kendisine yönelir ikram edilenleri alırdık. O kivrayı köye yönlendirirdik.
Yok bizi, adam yerine koymaz, dikkate almaz kivra olursa, işlem şöyle başlar, aramızdan biri bir taş fırlatırdı ata, at hareketlenir, kivra ula ne edersiniz kivreler, sizin köye vardığımda kirvelerime aney babaylere söylerim, cümlesi tamamlanmadan, taş atmalar yağmura dönüşür kivra zorbela köye yönelirdi. Köyün gümrüğü bu afacanlardan sorulurdu. Akşam köye vardığımızda kivranın şikâyeti tutmuş, köyde kimin kivrası ise, onunla bu olaya karışan çocukların ailelerini gezerek kivranın mağduriyete uğradığı zararı anlatıyordu köydeki kivrasına.
Selam ve Saygılar,
Hazırlayan ve Paylaşan: Selahattin Arslan