Alevilik, yapay gündemler tuzağında

Alevi toplumu, yüzyıllardan bu yana coğrafyamızda yaşadıkları her türlü katliam, vahşet ve asimilasyonlara rağmen hiç bir güce teslim olmadılar, katledildiler, yok sayıldılar, iftiralara uğradılar, ama asla hiç bir dönem egemen zalimlerin önünde diz çökmediler, aslını ve inancını inkar etmediler, zalimlerin sofrasında bağdaş kurup haram yiyip af dilemediler, zalimlerin yanında yer almadılar, hep mazlumun, haklının, hakkın hukukun, eşitliğin yanında durdular, hiç kimseyi sırf dilinden, renginden ve inancından dolayı hor görmediler.

Bazen Baba İshak oldular, sömürüye karşı çıktılar, bazen şeyh Bedrettin oldular yârin yanağından başka her şey ortak dediler, bazen Pir Sultan oldular zalimlere karşı halkların sıkılmış yumruğu oldular. Çünkü alevi kızılbaş öğretisi tek başına kerbela acısını yaşamak ağıt yakmak, sızlanmak, yakınmak ve cem yapmakla sınırlı değildir. Alevilik bir felsefedir, siyasettir, kültürdür, hukuktur, inançtır, bütün bunları içinde toplayan bir yaşam biçimidir, yani bir dünya görüşüdür.

Ezenle ezilen, zenginle yoksul ve bu temelde boy veren kötü-iyi, doğru-yanlış, haklı-haksız, güzel-çirkin vs. olarak iki büyük sınıfsal kategoriye ayrılmış toplumda ezilenin mazlumun ve güzelin yanında yer almasından dolayı Alevilik taraftır. Örneğin alevi şiirinde-deyişinde en önde gelen ve üstlenmiş olduğu görev, taraf oluşudur. Bu şiirlerin-deyişlerin ne kadar etkili olduğunu anlamak için onları yazan ve seslendiren ozanların egemen devletler tarafından neden ve nasıl katledildiklerini anlamak-hatırlamak yeterlidir. Selçuklu dere beylerinden Osmanlıya, Osmanlıdan Cumhuriyete kadar bu zihniyete sahip egemenler, bazı objektif şartlardan dolayı (Örneğin secimler vb.) geri vitese atsalar da alevi toplumu üzerinde baskı-zulüm karalama, içerden bölme hız kesmeden devam etmektedir.

Kuşku yok ki, yüzyılımızın en önemli gelişmelerinden biri kitle iletişim araçlarının çeşitliliği ve yaygın olma biçimidir. Bu en basit anlamıyla bilginin bireyler ve gruplar arasında dolaşımının hızlanmasıdır, dolayısıyla karşılıklı etkileşimin yüz yüze ilişkinin dışına çıkması ve etkileşimin çeşitli biçimlere bürünmesini beraberinde getirdi, teknolojik gelişmenin yarattığı büyük ilerlemeler aynı zamanda insanların arasındaki fikirlerin düşüncelerin yaygınlaşması demektir.

Haliyle teknolojik gelişmeyi elinde bulunduran ve bir ölçüde kontrol eden egemenler, medyanın görsel ve yazımsal (Internet/TV/Gazete) gücünü kullanarak kendi istemleri doğrultusunda geniş halk kitlelerinde yanlış bilinç oluşturma ve onların milli ve dini (inanç) duygularını kullanarak oluşacak birlikteliklerini parçalamak ve birbirlerine düşürmek için yapay gündemler yaratırlar.
Devletin ve yöneten egemenlerin sınıfsal karakteri, her zaman kendi saltanatlarına karşı olan veya örgütlenen halk kitlelerine karşı yok etme, yada içerden parçalama taktiği gütmektir. Bunu 1980 CIA patentli Askeri faşist cuntacı generallerin pratiklerinde görmek mümkün, gelişen devrimci mücadelenin önüne geçmek için, şimdiki iktidarın yaptığı gibi öncelikle diyanetin bütçesine ayrılan pay artırıldı ve bir proje oluşturuldu, bu proje Türk İslam sentezi adıyla benimsendi. Ancak devrimcilere karşı kullanılan dini değerler, süre içinde farklı boyutlara gidince dini (Sünni) kullanma biçimini değiştirdiler, devletin dini değerleri ayakta tutma ve kullanma dün olduğu gibi, bugün tüm hızıyla devam etmekte. Keza 85´lerden sonra Kürt ulusal hareketin mücadelesine ve Devrimcilere karşı Sünniliğin yanında ülkenin genelinde Alevilerin desteğini kesmek için aleviler üzerindeki baskıda yumuşamaya giden devlet, Hacıbektaş şenlikleri, Hıdırellez gibi alevi geleneklerini sahiplenmeye başladı.

Peki neydi bunun arka planı, devlet neden birdenbire Alevileri ”sevmeye” başladı.
Birincisi, devrimci hareketlerin kadro ve sempatizanların sınıfsal ulusal etnik kökenlerin dışında ağırlıklı olarak bu inançsal (dinsel) etnik kökenden olması. İkincisi Kürt ulusal mücadelesine karşı Alevi Kürtleri Sünni Kürtlere, Sünni Kürtleri Alevi Kürtlere karşı kullanmak. Üçüncüsü İran´nın aleviler arasında artan misyonerlik faaliyetinin önüne geçmek, ne tuhaftır ki daha önce Alevilere sapık vb. diyen IST-Halkalı patentli Şii cemaati bileşenleri son yıllarda alevi canlar, Ehl-i Beyt dostları demeye başladılar. Diğer bir yandan diyanetin Alevilere şirin görünmek ve gönlünü almak için, bazı camilere Alevilerin değer verdiği bazı İslami isimlerin adını vererek “Ehl-i Beyt Camii, İmam Cafer, İmam Ali Camii” vb. gibi bununla Alevileri camiye çekme ve bu vesileyle asimile etme çalışmaları, yine yol düşkünü, menfaat düşkünü belli alevi dedeleri,(Diyanetten maaş alan)millet vekilleri yazar çizer ve bazı kurumları devreye sokmaları, kısa özetiyle devletin Alevilere göstermelik şirin görünmesinin arka planında bunlar vardır .

Peki çözüm nedir ve nasıl davranmak lazım?

Devletin yıllarca Alevilere yönelik baskıların olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu baskıların karşısında durmanın bir görev olduğu bilince çıkarılmalı, ne var ki bu baskılara karşı çıkarken, bu baskının nedenleri iyi tahlil edilmeli. Karşı çıkışlarda geliştirilecek olan çözümde, bu temel nedenleri ortadan kaldırabilecek biçimde olmalıdır. Devletin ikili politikalarına kanarak onun asimile etme ve şirin görünme politikalarına kanan, ya da alevi-kızılbaş öğretisini kavramayan (kavramak istemeyen) bazı alevi dernek yöneticileri ve alevi inanç önderleri, yazar çizerler, devletin birçok kanallar kullanarak Alevileri yavaş yavaş ite ite camilere sokmalarının farkında değiller.

Bu anlayış sahiplerinin beyni, aleviler hakkında birçok dogma, iftiralar ve saçmalıklarla dolu sözde bilim adamı, ilahiyatçı, araştırmacı, gazeteci vs., cahillerin sosyal medya, gazete ve TV´lere çıkıp halklarımızı Alevi-Sünni şeklinde ayrıştırıp ve birbirlerine düşman etmekten çok devletin bu kişilerin yetişmesine ortam sağlayan her türlü ekonomik ve yasal destek sağlayan tutum ve davranışlarını kavramıyorlar, bu anlayış devletin, egemen sınıfın istediği bir anlayıştır.

Bu düşünce, devletle bütünleşmeyi hedefleyen, devletin egemen sınıfın kendileri üzerindeki politikaları anlamayan, sorunun çözümünü egemen sınıftan kopuşta görmeyen anlayıştır.
Bugün aleviler üzerinde devlet kaynaklı çeşitli politikalar denenmektedir. Bu politikanın amacı ve kitlelere sunulma biçimi iyi kavranmalıdır, nedir amaçlanan şey, yukarda değinildiği gibi egemenlerin medyanın etkili gücünüde kullanarak, Özellikle eksik ve hataları olsa da alevi-kızılbaş öğretisini uygunluk arz eden ve çalışmalarını haktan hukuktan eşitlikten yana örgütleyen ve demokrasi güçleriyle beraber hareket eden alevi kurumları için (özellikle Avrupa) bunlar, ateist, İslam dışı, Alisiz Alevi, terörist PK´lı, vatan haini vb. gibi aslı astarı olmayan iftira ve karalamalarla alevi toplumun birlikte olma bir olma düşüncesini zayıflatmaktır. Maalesef bu iftiralar, özellikle Kürtler ve Kürt U-mücadelesi şahsında (Türkiye-Ege bölgesinde) Türk, Türkmen, Çepni ve kısmen alevi Kürtler arasında etkili olduğu bir gerçekliktir. Dolayısıyla demokrasi cephesinde yer alan kurum, kuruluş ve bireyler, egemenlerin oluşturmaya çalıştığı yapay gündemleri iyi ele almalı ve sosyal medya üzerinde yazımlarını, eleştirilerini ve söylemlerini düşüncelerini, ona göre yapmaları lazım. Tabii ki her ilericinin, demokratın oluşan konular hakkında düşüncelerini söyleme hakkı var, ancak Aleviliğin İslam dışı, Aleviliğin Ali ve Ehl-i Beyt alakasının olmadığını vb. söylemek-yazmak belki kendinizce haklı olabilirsiniz. Ancak bunun kararını alevi toplumu vermeli, bizlere düşen bu öğretini güzelliklerini öne çıkarmak olmalıdır. Çünkü bazen doğruları söylemek, yer zaman ve somuta uymuyorsa, egemenlerin oluşturmaya çalıştığı bilinçleri dejenere etmeye karşı bir faydası olmaz. Yani ilkokul öğrencisine fakülte diliyle konuşmak gibi, oysa yanlışlara karşı doğrular uygun yöntemlerle yazılır-anlatılırsa kitleler üzerinde etkili ve faydası olur. Sonuç itibariyle Alevilik tek başına inanç değildir, alevi-kızılbaş öğretisi, siyasettir. Kültürdür, ezilenden, mazlumdan yana olduğu için taraftır, özcesi insanlıktır. Yüzyıllardan günümüze dek her dönemin zalim egemenlerin her türlü hile, entrika ve baskılarına karşı diz çökmeyen bir direniştir. Dolayısıyla alevi kurumları-yöneticileri (Demokrasi güçleri) bu öğretinin özünü alevi kitlesine anlatmalı ki, alevi toplumu üzerinde oynanan oyunları hayat hakkı bulmasın ve oluşturulmaya çalışılan yapay gündemler tuzağına gelinmesin. Özcesi iri-diri ve birlik olmak için bütün bunlara kaşı, bir duruş örgütleme, hepimizin görevi olmalıdır.

Hazırlayan ve Paylaşan: Mustafa Arslan

Scroll to Top