Geçmişin izleri…

Köy hayatı Güneş yeni yeni doğmakta köyün üstüne. Dışarda cıvıaldayan kuş sesleri ve sabahın telâşı ile belirli belirsiz insan seslerine karışan bir uğultu ile evin içine dolan sesler. Evin bacasından içeriye sızan güneşin ışıkları içimizi ve yüreğimizi ısıtıyordu. Ev halkı özelikle büyüklerimiz çoktan kalkmış telâş içinde koşuşturmakta. Zarife ninem ahırdan saldığı hayvanlara bağırıyor (hoşt hoşt ) Sabah köylüler hayvanlarını dışarı salmış köy okuluna doğru sürmekte. Köy okuluna yakın bölgede çoban tarafından toplanıp otlaklara götürülüyor. Köylüler acele ederek hayvanları buraya sürerek bir an önce çobana yetiştirme telâşında. Köyün ortasına doğru ilerlerken Hüseyin amca (huşeni çe Heyder ağa) konağına önünde oturmuş geçenlerle konuşmaya çalışıyor. Acelesi olanlar yarım yamalak sorularını cevaplayıp geçiştiriyor hayvanlarını çobana teslim etme telâşı içindeler. Hayvanını teslim edenler de vazifesini yapmış bir edayla Hüseyin amca ile sohpete dalmışlar. Hüseyin amcanın her sabah rütin yoklamasıydı bu adeta güneş iyice tepeye çıktığında evine yakın olan akasya ağacının altına geçer burda günlük faliyetlerine devam ederdi. Sabah kahvaltı için ninem Zerife’yi beklerdik ben kapımızın önünde bulunan büyükçe taşların üzerine geçip oturuyordum bu taşlar küçük baş hayvanlara tuz vermek maksadıyla konulmuştu oraya. Hayvanların tuza duyduğu ihtiyaçları bu şekil gideriliyordu. Her zaman olduğu gibi Yusuf amca (ap uspağa seren) kapının önünde tabure (kurşi) üzerinde oturuşunu izlerdim. İlerleyen yaşına rağmen heybetli duruşu uzun boyu gözlerden kaçmazdı o dosta güven düşmana korku veren bakışları bu bakışın altında İnsan-ı kâmil duruşu yokluk yoksuluk acılar görmüş ruhu ruhu olmasada bedeni ve omuzları düşmüş kapı’da oturmuş sabah güneşi ile yaşlı bedenini ısıtıyor ara sıra bana dönüp bakıyor çoğu zaman görmüyor bile kim bilir yüreğinden neler geçiyordu.
Gereksiz boş konuşmalara taviz vermeyen tavrı bizimle  konuşur’ken gözünün içine bakamama korkusu içimize işlerdi. İzzet dedemle arkadaşlıkları demek az kalır ( Dostluğu ) zaman zaman geçmiş anılarını dinlemek keyif verirdi. Geçmişin yokluk yoksuluk yıları ama mutlu oluşları şaşırtıyor du beni. Yukarda Hüseyin Yıldızın çocuklarının sesleri çınlıyordu mahallemizde mahallemizin çocuk sayısı oldukça fazla idi. Eyüp Topal Hüseyin amcanın kapısında ki armut ağacının altından köy meydanına doğru ilerlerken çocukların bağırtısına bakarak ellerini sakalarına sürerek dönüp bir şeyler söyleme isteği ve bu istekten hemen vaz geçişi ile yoluna devam etmesi. Kapımızın önünden köy meydanına doğru ilerlemesini izliyordum. Kapının önünde taşların üzerinde oturup çevremde akıp giden köy hayatını izliyorum bir taraftan da kahvaltı ne zaman hazır olur diye bekliyorum. Kapının önünde sabah güneşine uzanmış tüylerini yallıyarak temizleyen köpeğimizi izlerken içerden bir ses (doman kotye) ninemin sesi bu kahvaltı hazır demek anlamına gelirdi. Koşarak içeri girerdim kahvaltı yer sofrasına kurulmuş taze çökelik (dorak) tereyağı ince tandır ekmeği 3 5 kiloluk mavi çaydanlıkta yapılmış çay bu mavi çaydanlık büyükçe’idi çaydanlık köyün kireçli sularından dibinde oluşan kireç tabakası çaydanlığa ayrıcadan ağırlık katıyordu. O günlerin güzelliği ve dostane sıcak hesapsız insan tavırları çokça özlem duymaktayız bu günlerde. Zamanın bizlere getirdiği teknolojik niymet’lerin yanında bizlerden neler götürdüğü acı gerçekliğini yaşıyoruz. Köy gençlerinin bir birine olan bağlılığı yardımlaşma olgusu mutlu yüzlerin çoğunluğu latifeleri anlatılamaz bir haz verirdi bizlere. O güzel günleri anımsayan canlar ve dünyasını değiştiren tüm canlar yıldızlar yoldaşınız olsun güzel insanlar.

Hazırlayan ve Paylaşan: Ali Haydar Hekimoğlu

Scroll to Top