Oldukları, düşündükleri gibi görünmeyenler ve davranmayanlar, hürriyetleri ellerinde alınınca, süreç içinde başkalarına göründükleri gibi olmaya başlarlar, yani kendi özünden çıkıp başkası olurlar.
Alevi kızılbaş toplumu 1965 ve 70´li yıllarda, her yönüyle kendi köylerinde yaşadığı özüne uygun (Dede -Talip/ Misayıplık-Inkrarlık-Kirvelik vb.) örgütlülük zeminden kopup, Türkiye’nin metropollerine yada Avrupa’nın belli ülkelerine göç etmeleri ile beraber, kendi özüne uygun İnançsal ibadetlerin yerine getirecek ortam olmadığından dolayı, süreç içerisinde, istemeyerek olsa da objektif olarak kendi özünden uzaklaşmasının yanında, çocuklarında bu güzel inanç ve yaşam tarzından yararlanma imkanları olmadı.
Özelikle Sivas katliamı sonrası, Alevi toplumu yığınlar halinde uyanışa geçtiği ve bu uyanışın her yönüyle kültürel, siyasal, felsefe ve inançsal zeminde kendi örgütlülüğünü yaratmasıyla, Alevilik istensin ya da istenmesin Devlete varana kadar herkes Alevilik üzerine bir şeyler yazmaya başladı.
Kimi Aleviliğin yaşayan toplumsal özüne dönüştürmeye uğraşırken, kimi ise (Şii camiası, Türk İslam sentezli Hızır Paşalar ve bazı Dedeler vb´leri) Alevi toplumun 12 İmam ve Ehli beyte olan sevgisi üzerinden asimile etmeye ve planlı bir şekilde deforme etmek için her şeyi yapıyorlar.
Bütün bu oyunların önüne geçmek için, çok mantıklı ve akıllı davranmak lazım.
Alevilik için gerekli olan ağıt yakmak, sızlanmak, yakınmak, sineye çekmek olmamalıdır.
Alevi kızılbaş toplumu, bütün yurt sever ve devrimcilere düşen görev, Alevilik üzerine oynanana oyunlara karşı, kendi özüne uygun ciddi sorgulayıcı geçmişten günümüze kadar yaşanan bütün değerlere sahip çıkmak lazım.
Çünkü Alevi kızılbaş toplumu ilime bilime sevdalı haktan hukuktan eşitlikten ve çağdaşlıktan yana, deyim yerindeyse “Yarın yanağından başka her şey ortak diyen” idealizmden materyalizme dek ne varsa hepsinin birleştiği bir yaşam tarzı bir Felsefedir.
Peki nedir öyleyse Aleviliğin ÖZÜ?
Alevilik dünyalıktır, bu dünyayı yorumlamaktır ama dünya malının esiri değildir. Alevilikte toplumsal zenginlik, insanlık, eşitlik vardır, ama bireyler arasındaki eşitsizliğe dayanan bireysel zenginliğe karşıdır.
Alevilik, öbür dünya “cennet ve cehennem” ile insanları korkutmaktan ziyade, bu dünyada herkesin eşit bir biçimde yaşayacağı bir cenneti arzular.ve her doğanın bir gün öleceğini ve ölenin kendisi ile birlikte birkaç arşın bezden başkasını götürmeyeceğini anlatır, insana ve insanlığa iyi şeyler bırakmasına öğütler.
Yalancı dünyaya konup göçenlere,
Ne söyler ne bir haber verirler,
Üstlerinde türlü otlar bitenler,
Ne söyler ne bir haber verirler.
Yunus Emre
Alevilik, ibadetlerinde öbür dünya, yani ahirette değil bu dünyada var olduğu sürece cezaların, suçların, pratiğinde bu Dünyadadır.
Dolayısıyla, her günahını, sevabını öbür dünyadan ziyade, bu dünyada görülmesidir.
Alevilikte, hakkımı öbür dünyada isterim dense de bunun ertelenmesi imkân yoktur çünkü Alevilerin ibadet yerleri olan Cemlerde, görgü Cemlerinde, haklı, haksız veya suçlu, suçsuz bu Cemlerde açığa çıkarılır ve pratik olarak çözülür. Deyim yerindeyse dara çekilir
Alevilik, hiçbir peygambere (Musa, İsa, Muhammet) hatta hiçbir inanca (Tanrı’ya)dahi kör gözle bakmazlar, ama körü körüne inanmaz ve sorgulayıcıdırlar.
Ancak, yaşadıkları her tarihi dönemde, Ezilenin, mağdurun, yeninin ve çağdaşın yanında olmuşlar. Asla zalimlerin yanında olmamışlar. (İlkel ve modern Hızır paşalar hariç)
Alevilik geçmiş olduğu gibi, günümüzde de yaşanan sınıf mücadelesinde taraftır, yani ezenle ezilenin arasında tavrını belirleyen bir inançtır.
Çünkü tarihten günümüze Alevi halk ozanların şiirine, sazına, deyişine ve nefesini baktığımızda taraf olduğunu görürüz.
Alevilik, felsefesiyle, inancıyla, kültürüyle, ahlakıyla, hukukuyla, siyasetiyle ideolojisiyle yani maddi ve manevi yaşamıyla insan üzerine kurulmuş insani değerlerin kavramıdır.
Alevilik, insan ve insan sevgisi felsefesi temelinde, insanın insan tarafından öldürülmesine karşı duruştur
Alevilik insana bakışın özüdür, çünkü insanı sömürmek, insan hakkını yiyerek onu sevemezsin, ya da insana sömürülmesine, gadre uğramasına, işkence görmesine göz yumarak, insan haklarını savunamazsın.
Aleviliğin yaşam töreleri bakımda da bu böyledir.
Alevilikte inanç önderleri olan Mürşit, Pir ve Raibere verilen değer, diğer yandan ortak yaşamın, dostluğun ortakça paylaşımın değeri olan Musahiplik, Inkrarlık ve Kirvelik (Farklı bölgelerde biçimde farklar olsa da) çok değerlidir ve değer verilir.
Alevilikte, Semavi dinlerin tersine Evrenin ve insanının yaradılışa bakışı, bilimin paralelindedir.
Çünkü Alevilik tarihi boyunca her zaman bilimin yanında olmuş, bilimsel düşünmüş ve bilimsel davranmıştır her şeyden önce Alevilik ve Aleviler çağdaşlaşmaya atılan ve istenen her adımı toplum olarak yediden, 70’e herkesten daha önce kabul etmiş ve destek vermiştir.
Örneğin, Monarşist feodalizme karşı, cumhuriyeti desteklemesi, 68 kuşağının Demokrasi, eşitlikçi ve insanların eşit yaşayacağı söylemine destek vermesi vb. gibi. Çünkü tarih boyunca insanlar birlikte yaşamıştır. Bu yaşanmışlık içerisinde gerek insanlar arasındaki çelişkiler gerekse de doğayla insanlar arasındaki çelişkiler ve bu çelişkili yaşam olmasaydı, bilimde olmazdı. Her çelişki her sorun çözüldükçe, süreçlerde ortaya çıkan yeni çelişkilerin çözülmesi için, insanlar yeni arayışlara yönelmiştir.
Alevilik, Evrenin kendisini arındıra arındıran, günümüze geldiğini savunur.
İlim, irfan mürşittir karanlıkları kovar.
İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar.
İnanç akın da olur, akıl başta sultandır.
İlimde gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Hz. VELİ
Alevilik bir yoldur, bu yol hak ve insanlık yoludur.
Bu yolda Çeşitli sürekler vardır. Hurufilik, Rafizilik, Melamilik, Refailik, Vefahilik (Tanrı-insan) Zerdüştçülük, Kalenderilik, Ahilik, Haydarilik, Bektaşilik, Kızılbaşlık, Tahtacı, Çepni, vb. gibi bunların hepsi hak yolunun birer sürekleridir.
1000 yıllar boyunca değişik coğrafya ve iklimlerden değişik baskılar altında yaşayan insanların böyle farklı sürekleri (ibadet şekilleri) olmasına rağmen öz itibariyle Aleviliğin toplamıdır.
Alevilikte esas olan yol bir, sürek bin birdir. Çünkü asıl olan hak yoludur.
Alevilik, farklı halkların, din ve inançlarından, kültürlerden güzeli almanın sentezidir.
Alevilik-Kızılbaş halklar topluluğu, orta çağdan günümüze kadar, tarihin her kesitinde farklı dine ve inançlara mensup milletler-halklar tarafından baskı, zulüm, katliam ve hunharca yakılmasına rağmen, yaşadığı her coğrafyada, hiçbir milleti-halkı ne dilinden, dininden ne de renginden dolayı……………ve zulmetmemiştir.
Bundandır ki 72 millete bir göz-nazarla bakar. (Kürtlere yarım gözle baksa da)
Alevilikte, ibadetinde inanç eğitimlerinde, 4 Kapı 40 makam var ve her Kapı 10 makamdır, yani basamaktır.
Alevilikte eğitim açısından ve İnanç önderleri olan Rayber, Pir ve Mürşit makamına erişebilmen için dört kapı ve 40 makam, yani kırk eşiğin aşılması lazım.
Şeriat-tarikat -Marifetin son kapısına gelen insan Rayberlik mertebesine ulaşmış demektir. Yani bu yolun eğitmeni-öğretmeni olmuş demektir.
Son kapı olan yani hakikat kapısının 10 basamağını bitiren can artık pir ve mürşitler mertebesine ulaşmış ve bu yolun Alimi-Bilgini demektir.
Çünkü mürşitlik-Pirlik mertebesine kavramamış, bu yolun değerini/özünü ve gerçeğin sırrına ermemiş olanların adı “Dede” olsa da onların inanç merkezinde Alevilik olmaz.
Onların inanç merkezlerinde, ister bilinçli, isterse de bilinçsiz olsun bu insani inançta olan, 12 İmam ve Ehli- Beyt, sevgisini kullanarak bu toplumu kendi özünden koparıp yozlaştırmak ve asimile etmek isteyenlere hizmet olur.
Alevilikte en üst inanç önderi olan Mürşid ve sonrası pirlik (Mürşid-Pir) bu aşamadan sonra Dürüst olmalı “eline beline diline sahip olmalı.” sabırlı olmalı, asla Riyakar, iki yüzlü, yiyici rüşvetçi, yalancı ve en önemlisi de özünden vazgeçmeyen, talipler arasında ayrım gözetmeden, dengeli ve herkese eşit davranan, gerektiğinde bir lokma ekmeğini talipleriyle paylaşan, alan değil vermeyi bilene ve her türlü haksızlığa, baskıya karşı teslim olmayıp, dirayetli gerektiğinde kendi yolu(davası) için Pir Sultan gibi darağacına gitmeyi göze alanlardır.
Çünkü tarihten, günümüze dek, bu yolun Önderleri zalime boyun eğmedikleri gibi, hiçbir zaman ikircikli davranmadan, ser vermeyi yeğlemişlerdir.
Gerek İslam öncesi dönemler de gerekse de Islam´ın hâkim olduğu dönemlerde, Alevilik üzerine var olan, her türlü yazılımsal ibadet biçimleri baskı ve katliamlarla yakılıp yıkılırken, Dedelik-Babalık-Abdallık (Mürşid, Pir) ve halk ozanlarının şiirleriyle, deyişleriyle, nefesleri ile günümüze kadar getirilen Alevi*Bektaş yaşam tarzıdır.
Ancak gelinen aşamada özellikle de Dedelik kurumu misyonunu (mürşit-pir) yerine getirmemekte ve kendi özünden gün be gün uzaklaşmaktadır böyle devam ederse, alevi kızılbaş toplumunu kendi elleriyle yozlaştırır ve deforme ederler.
Zalime, namusunuza, katliamcıya, ahlaksıza, asimilasyoncuya, bir kere ile bir şey olmaz deyip boyun eğdiğinde artık kendi olma yolundan sapmaya başlamışsın demektir.
Kendi şahsi kariyerleri ve çıkarları için, Aleviliği özünden ve insani-Hümanist yaşam tarzından uzaklaştırmaya çalışanların tersine.!!
Alevilik, Kızılbaşlık ve Bektaşilik, tarihten günümüze dek, Kerbela da zalim Yezidi’ye karşı direnen ve teslim olmayan İmam Hüseyin’dir.
Emeği İslam barbarlığını tarihe gömen babam Müslüm insanıdır.
Selçuklu derebeylerin zoruna karşı mazlumların ezilenlerin direniş bayrağı olan Baba İsak, Baba İlyas, Baba Zunun´idir.
“Yarın yanağından başka her şey ortak” diyen Şeyh Bedrettin´dir.
Tüm şiirleri ile Alevi-Kızılbaş felsefesini anlatan Yunus Emre’dir.
İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır diyen Hacı Bektaşi Veli´dir.
Dönen dönsün, ben dönmezem diyen ve dönek Hızır Paşaya boyun eğmeyen darağacına çekinmeden giden ve Taş atanların tersine, kendisine GÜL atan Musabına “illerde dostun gülü yaralar beni” diyen pir Sultan aptaldır
Alevilik, Din dil ırk ayırımı yapmayan, tek ırk, tek millet fikrini kendi kapısının tozu dahi yapmayan her inanca ve herkese eşit gözle bakan, zalimine, soysuza, hırsıza,
İkiyüzlüye ve riyakara karşı mazlumun, hakkın, hukukun, eşitliğin, insanın ve insan olmanın insanca yaşamanın adıdır.
Alevilik Din midir? (Daha detaylı olarak)
İslam’ın içimidir, dışın da mıdır? Kim ya da kimler, Alevilik üzerine ne yazdı ne dediler?
Hazırlayan, Paylaşan ve Yazan: Mustafa Arslan